5 Temmuz 2014 Cumartesi

Gebze'de Bir İftar Anısı


Gebze Belediyesi her yıl olduğu gibi bu yıl da Ramazan ayı boyunca her gün bir mahallede bizlere iftar veriyor. Bugünse merkezde kurulmuştu iftar sofraları. Benim de aklıma esti ablama dedim ki “Ben dışarı gidiyorum abla, biraz hava alayım, iftarımı da belediyenin davetinde açarım.” Yaklaşık 3-4 km lik  yürüyüş sonucunda iftar yeri olan Çoban Mustafa Paşa Camii Külliyesi’ne varmıştım. Vardığımda iftara 40 dk kadar süre vardı ve tahmin edebileceğiniz gibi uzunca da bir kuyruk vardı. Hatta iki kuyruk vardı. Polisler kuyrukların önünü kesmiş bir sağdan bir soldan alıyorlardı. Ben de hemen bir kuyruğa geçtim ve beklemeye koyuldum. Yaşlısı, genci, çocuğu, türlü insanlar vardı kuyrukta.

Hemen arkamda 70’li yaşlarda bir amcayla tanıştık, kendisi Ispartalıymış, 20 yıldır da Gebze’deymiş. 7 çocuk sahibi, 10 tane de torunu varmış. Amca çocukları çok sevdiğini söyledi. “Onlar dünyanın meyveleri, onlar olmasa dünyanın ne tadı olurdu ki” diyordu. Çocuklarının çoğu evli, birisi yakında evlenecek, en küçük oğlu ise askerden yeni dönmüş. En çok yakındığı ise ortanca kızıydı. Onun diğerlerinden daha iyi ve güzel olduğunu söylüyordu. Ama gel gelelim ki kızı kandırmışlar. Genç bir adamla tanışmış ve arkadaşları onun Almaya’ya gideceğini ve zengin olacaklarını vaad ederek kızı kandırmış. Amcamız ve eşi istememişler lakin kız sonunda kaçmış. Sonuç olarak bir çocuk dünyaya gelmiş ve aslında adamın yalancı ve kötü biri olduğunu anladıklarında ise iş işten geçmiş. Şimdi 9 yaşında bir çocukları varmış. Üstelik adam düzgün bir işte çalışmayı da reddediyor ve işporta tezgahında telefon satarak kazandığı bir miktar parayı da keyfince harcıyormuş.Hayırlısı diyordu amca, evet hayırlısı olsun ne diyelim.

Hava bulutluydu ve hafiften yağmur yağıyordu. Aşağıda bir yerde kavga çıkmış sanırsam polis ekipleri o yönde ilerlediler. Meydanda çocuklar gülüşüp oynaşıyorlardı. Oturan bir adam çocuklara bağırdı, gidin buradan diye. Daha sonra ayakta duran, iki tane de kız çocuğu olan başka bir adam çocuklara küfrederek kovdu. Amcaya dönüp “Amca bu çocuklar çok mu rahatsız etti ki bu adamları kovdular böyle. Çocuk bu hoplar zıplar, belli ki sahipsiz gördüler” dedim. Amcaysa “Onlar dünyanın meyveleridir oğlum” dedi tekrar. Bu arda arkamdaki abla ve iki çocuğu farkında olmadan biraz önüme geçmişlerdi. Bana “Sizin de önünüze geçmişiz ama...” diyince ben de “Önemli değil, ama sıra bize gelince yemek kalmazsa yemeği ben alırım.” gibi esprili bir yanıtla sıramı verip amcaya geri döndüm. Bu arada yağmur sağanağa dönmüştü, korunmak için tarihi külliyenin taş duvarlarına dayanarak kiremitlerin azıcık dışarı çıkarak oluşturdukları saçağın altında durmaya çalışıyorduk. Şiddetli yağmurdan dolayı bazı insanlar kuyruktan ayrılıp gidiyorlardı. Yani sıramız daha erken gelecekti.

Amca bu kez de kırklı yaşlarında olan ve Erzurum’da doktorluk yapan en küçük erkek kardeşinden bahsediyordu. Araba aldığını ve kaza yaptığını söyledi. Şuanda kız kardeşlerinin bakımında yatalak bir hasta olarak hayatını sürdürdüğünü söyledi. Doktorlar fizik tedavi sonucunda yürüyebileceğini söyleseler de kendisinin de bir doktor olduğunu söyleyerek bunu reddediyormuş. Amca, kardeşinin biraz dik başlı olduğunu ve başına gelenlerin bunun bir sonucu olduğunu söylüyordu. Ayrıca gençliğinde de bazı insanların ahını aldığını belirtti. Amca yine hayırlısı diyordu ve dualar ediyordu. “Amin amca, hayırlısı...”

Böyle kaza belalar hepimizin başına gelebilir ama şu da bir gerçek ki yaptığımız kötülüklerin ve hataların cezasını elbet çekiyoruz. Ya bu tarafta ya diğer tarafta derler ya çoğunlukla diğer tarafa kalmıyor. Şikayet ettiğimiz o çok kötü dünyanın mimarları aslında bizleriz. Gündemde olan işsizlik ve açlığın %80 i aslında hak edilen veya hiç olmayan işsizlik ve açlıktır. Evet, gerçekten zor durumda olan insanlar da var, onlara ve diğer insanlara yardım etmekten asla vazgeçmemeliyiz lakin çoğunluğu oluşturan dilenci, isyankar ve kötü kesim ya aç gözlülüklerinden ya da akılsızlıklarından dolayı hem kendilerine hem de topluma zarar vermeye devam ediyorlar. Hayırlısı...

Nihayet sıra ilerlemeye başladı.Dediğim gibi bir polis memuru bir sağdan bir soldan alıyordu. Tam ben sıranın başındaydım ki bir adam polise laf attı. Belli ki polisin kendinden önce iftar etmesinden rahatsızlık duymuştu. Polis ise onun hırsız olduğunu söylüyordu. Sonra sıra bana geldi. Ezan okunalı yaklaşık 20 dakika olmuştu ki külliyeye girdim ve yemeğimi alıp ilerledim. Dönüp amcaya baktım ama amca başka bir tarafa doğru gidiyordu. Tekrar baktığımda gözden kaybolmuştu. Çıkışa yakın bir masaya oturdum. Yemek paketini açtım. Yemekler çeşit ve miktar bakımından tatminkardı. Tam yemeye başlayacakken bir adam bağırıp çağırarak karşıma oturdu. Elindekileri koymasına yardım ettim. Gelip geçen laf atıyordu adama.

Adam beş dakika önce sofraya yemeğini ve bir miktar kuru ekmeği bırakarak kısa süreliğine bir yere gitmiş. “Gitmez olaydım, bu nasıl bir iştir, şerefsizler yemeğimi çalmışlar!” gibi nidalarla dert yakınmaya başladı. Zaten iftar yemeği bazı çocukların oyuncağı olmuştu, çocuklar dönüp tekrar tekrar yemek alıyorlardı. Adamın dediğine göre “çingeneler” almış yemeğini. Mesele aslında yemek değildi. Meselle “çingeneler” de değildi. Adam bir süre bana haksızlık görürsek göz yumamamız gerektiğinden bahsetti. Kendisinin bu şekilde olduğunu söyledi. Takdir ettim lakin “çingene” mevzusunda dediklerini onaylamadım. “Ben olsaydım bunların hiçbirine yemek vermezdim” diyordu. Belli ki çok sinirlenmiş. Adam sinirlenmekle haklı. Orada güzel bir iş yapılıyor, zor durumda oruç tutan insanlara bir nebze olsun yardım etmek için, halka hizmet için yemek dağıtılıyor. Sen ise yemekleri çalıp çırpıp ziyan ediyorsun. Evet, maalesef yemeklerin azımsanmayacak kısmı ziyan oluyor. Ama bunu yapan insanları ne “çingene” ne de başka bir ırk veya grup altında sınıflandıramayız.


Yemeğimi bitirdim ve adama teşekkür edip, iyi akşamlar dileyip ayrıldım. O da biraz sakinleşmişe benziyordu. Nihayetinde iyi ki bugün böyle bir iftara katılmışım. İnsanları tanıdıkça aslında kendimizi de daha iyi tanıma, sorgulama ve çeki düzen verme fırsatı buluyoruz. İnsanların dertlerine, mutluluklarına ortak olurken onlardan bazı nasihatler alıyoruz. Ve sonra “hayırlısı” diyoruz. Hayırlısı...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Her Şeyin Teorisi

1- Acizim Her şeye güç yetiremem, mutlak güce sahip değilim. Duyu organlarım kısıtlı, her şeyi bilemem. Ölümlüyüm. 2- Zaaflarımın farkındayı...